31 Mart 2014 Pazartesi

''Erdemli Olmak''

Felsefi tarihinin başlangıcından beri yer alan ''İnsanın ve hayatının anlamı nedir?'' Sorusunun yanıtı olarak ''Erdemli olmak'' gösterilmiştir. Erdemli olmak bilgi sahibi olmaktan geçmektedir, Neden mi? Çünkü ahlaki anlamda doğru olmayı sağlayacak tekşey bilgidir. Sokrates'e göre ''Erdem her insana öğretilebilir ancak her insanda aynı oranda zuhur etmez'' iken.  Erdem: insandan insana, toplumdan topluma farklılık göstermekle birlikte bir arada yaşayan insan topluluklarını doğru iletişim teknik gücüyle etkileyip paylaşıp çoğaltmaktan geçer. Bize burada düşen en önemli görev iletişim dilimizi iyi seçip doğru - yanlış ayrımını Erdem- Ahlak ve Bilgi çerçevesinde aşılamaktır. 
Şuanda Türkiye Cumhuriyeti seçmenlerinin yapmış olduğu hatalar yüzünden içimdeki Türkiye'nin aydınlık, refah geleceğini bugün ki kırgınlıklarımla belki içimde söndürmüş olabilirim. Daha düne kadar  umutla gözlerimi aydınlığa açan ben sanmasınlar ki umudum söndü, unutmayınız ki ''Bir umuttur Yaşatan İnsanı''. Her karanlık gecenin bir aydınlığı varsa, her aydınlık sandığınız cehalet aydınlığının da karanlığa mahkum olma günü gelecektir. Söndürmüyorum içimdeki ışığı sizlere inat gözlerimle görmeden tek tek patlayan ampulleri  yoksa içim rahat etmeyecek. 
Doğrulukla, ahlakla, bilginlikle, vicdanımızın sesine her daim kulak vererek sevgi ve saygı çerçevesinde Atatürk ilke ve İnkılaplarını ilke edindiğimiz sürece şuanda gecici kayıp olarak nitelendirdiğimiz sandık sonuçlarından ileride Lider olarak ayrılacağımıza, Erdem sahibi görüşlerimizle yeneceğimize canı gönülden inanıyorum.

24 Mart 2014 Pazartesi

Bir Tutam Baharat Gibidir AŞK !

Her yemeğe yakışan bir baharat varken her kişiye yakışan ayrı bir Aşk vardır. Kimi zaman tadına tat katarken, en ufak bir ayar bozukluğunda felakete dönüştüren aslında dönüştürdüğümüz şey '' AŞK''....
 Belki hayal gücümün genişliğinden, belkide yemek yapmayı sevdiğimdenmidir bilinmez ama Aşk'ı herzaman baharatlara benzetmişimdir.
Hadi sizinle bir yemek yapalım. Böylelikle ne demek istediğimi daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum. Öncelikle spontane gelişen bir yemek olmasını diliyorum. Çünkü ben yemek yapmayı çok seven birisi olarak yaptığım en iyi yemeklerin dolapta ne bulursamları bileştirerek çıkarttığımı çok iyi bilirim.
 Zaten Standart bir Ev - Türk yemeğinde gidişhat bellidir. Olmassa olmaz salça, soğan, baharatlar ve ana malzemeyle tatatataaa ve yemeğimiz hazırrr. Ama bilinmesi gereken birşey varki birçok yemek baharat eksikliğinden tatsız ve tussuz olur, kim yiyebilir ki şimdi böyle bir yemeği. Baharat derken aklınıza sadece karabiber, pulbiber tarzı acı şeyler gelmesin. Unutmayız ki tuzda bir baharattır ve yemeğin tadını getiren en önemli etmen olsada çok dikkatli olmamız gerekir. Düşünsenize birazcık elinizin ayarı kaçtı ve yenemeyecek kadar tuzlu bir yemek yaptınız. Canım yemek mahvolur. Bana göre Aşk'ta bunun gibi birşeydir. Ana Malzeme: Bir Kadın Bir Erkek, kırmızı renkten dolayı Salça yada Domates: Kalp Baharatlar: Duygu, düşünce Soğan : Yaşanmışlıklara göre mutluluktan yada üzütüden gözyaşı :)
Belkide koca bir dilim pastadır, Aşk'ta payımıza düşen kim bilir? Ama unutmamamız gereken en önemli şey Türk yemek kültüründen enson Tatlıya geçilir.
Hepimize Koca Dilimli Pastalar.
Hepimiz sağlıcakla kalalım.

Para Tuzakları

Bir bayan olarak kozmetiğe yatırdığım parayla herzaman hayalini kurduğum işletmeyi açabilmek için gerekli sermayeyi harhalde şimdiye kadar  biriktirmiş olurdum.
Ah birde yararlarını görsem, bir o markadan bir  diğerini geçerek sabitlenememiş kozmetik ürünleri kullanıyorum. Buradan markalarını açıklamak istemiyorum, fakat birçok markayı kınıyorum, dağıtıcı firmaları tarafından milyonlarca tester ürün gelmesine rağmen ürünleri almayı düşünenlere denemek için 2-3 kullanımlık tester ürünler vermiyorlar. Bende bu tarz durumlardan utanan çekinen bir insanım, nasıl isterim ki bana tester verir misin deniyip karar verip ona göre almak istiyorum ki kaldı ki benim cildim çok hassas ve birçok ürün alerji yapıyor. Deniyip  ona göre karar verip almak bir tüketicinin en doğal hakkıdır. Diğer bir şaşırdığım durumsa zaten kozmetik ürünleri uzun süreli kullanıma mahsup bu nedenle birçok şeyi aynı anda hatta senede bir alıyorum. O kadar çok şeyde alıyorum ve ciddi paralarda yatırıyorum ki bazen utanmayı bir kenara bırakıp diyorum ki aldığım ürünlerin testerlarını alabilir miyim? Neden mi? Nedeni şu sadece yazın tatile çıktığımda o kocaman ürünlerle valizimi doldurmak istemiyorum. Bu istekte bulunduğumda satış temsilcisinin suratında bir değişiklik oluyor ve hemen testerımız kalmadı, size çanta verelim diyorlar. Ben kızgınlıktan ne kopartırsam kardır diyip alıyorum o çantaları ama ev kullanmadığım gereksiz plaj çantalarıyla doldu taştı. Çantaları verirken çekmecenin ağzına kadar dolu şekilde tester ürünlerinin olduğunu görüyorum. Yeni bir blogger olmama yada yeni bir blog sayfası oluşturmama rağmen umarım gerekli ve ilgili kişilere bu yazım ulaşır. Şuanda elimdeki kozmetik ürünlerini bitirdikten sonra bilhassa peeling ve sivilce önleyici maske ve kremlerini kesinlikle birdaha herhangi bir markadan satın almayacağım. Şunu anladım ki doğal evde hazırlanan cilt maskeleri bir harika. Sizlere tavsiyem Karbonat ve yoğurt karışımından oluşan yoğurt maskesini haftada 1 uygulamanızla birlikte kesinlikle kil maskesinide  haftada 1 uygulamanız yönünde olacaktır. Fakat unutmamamız gereken bir durum vardır ki sabah akşam cilt temizliğimize  özen gösterelim, kesinlike makyajlı yatmayın.
Son olarak stresten uzak bir yaşamla birlikte (ki bunu başarmak çok zor bir durum) yediklerimize dikkat edersek ve basit doğa uygulamalarla  ne cebimize zararımız olur ne de cildimize aksine iki yönden fayda sağlamış oluruz.
Hepimize pırıl pırıl ciltler, sağlıklı yaşamlar,
Sağlıcakla kalın.

22 Mart 2014 Cumartesi

Özgüven

Bizim çoçukluğumuz,
Bir o mahalleden bir diğerine geçerek kah o başka mahallelerdeki çocuklarla dalaşarak, kah gülüşüp oynaşarak yılları saf ve berrak bir şekilde yaşarken şimdiki çocuklara bakıyorum ve inanın çok üzülüyorum.
Neden mi? 80-ve 90 lı yıllarında başlarında çocukluğunu yaşayanla milenyum çağı olarak nitelendirilen 2000'li çocukların sosyal etkinlik alanları arasında dağlar kadar fark görüyorum. Bunun en yakın şahidi ve gözlemcisi olarak düşüncelerimi sizlere aktarırken eminim ki yazımı okuduktan sonra bana hak vereceksiniz. Geçen günlerde birçok kişi tarafından okunan içler acısı bir durumun haberlerine şahit olduk. Haberin detaylarını paylaşmak istemesemde  kısacası bahsetmem gerekirse  durum şundan ibaret; küçücuk bir çocuğa tecavüz edip, sonrada öldürüp gömen vicdansız, ardan namusdan, ahlaktan, iffetten eksik uçkuruna sahip olamayan birinin küçücuk çocuğun hayatını elinden çekip almasına şahit olduk. Artık Dünya üzerinde çocuk istismarları çoğaldı, Kız- Erkek ayrımı yapmadan o küçücuk bedene nasıl için kabarır nasıl o gözle bakıp aklından çirkin şeyler geçirebilir bir insan anlamlandıramıyorum. Aslında bunlara insan bile denmez. Şimdi düşünüyorumda zaten çocukların sokakta oyun oynama kültürleri yok hatta oyun oynayacakları bir sokak alanları sınırlıyken hangi ebeveyn çocuğunu dışarıya tek başına gönderebilir. Biz ki ailelerimiz tarafından rahatça sokakta, dışarıda oyun oynama sunulan özürlükle büyümüşüz, arkadaşlarımızın, komşularımızın evine güvenle, rahatça, korkudan endişeden yoksunsuz birşekilde gitmişiz. Çünkü ozamanlar komşuluk bağları sıkıydı, herkes periyodik olarak birbirini ziyaret eder, gün tarzı etkinliklerle keyifli vakitlere imza atıp birbirlerini tanıma fırsatı yakalıyorlardı. Bu şu demek herkesin birbirini tanımsıyla bakış açıları farklılaşıp hepimizin çocuklarına sahip çıkıyorlardı. Aileler biliyordu evet tek ben değilim çocuğumu, çocukları gözetleyen kollayan çocuğum susadı mı bir bardak suyu çıkartıp benden önce içiren, çocuğum terledi mi ufacık bir azarla evime gönderirler....bunlar  insanların aklından geçerken. Şimdi kimin nesi kimin fesi olarak adlandırdığımız sadece karşılaşılınca bir tebessümle geçilen komşuluklar oluştu. Unutmayınız ki çocuklarımızın 2000'li yıllarda teknoloji sosyalliği haricinden bireylerle karşılıkla sosyalleşmeye ihtiyacı vardır. Bunun zeminini siz aileler ve gelecekteki biz aileler oluşturmalıyız. Birde şöyle bir bakıyorum ki artık çocukların kendilerine karşı özgüveni yok, geçen günlerde evimin önündeki parkta 2 tip çocuk karakterine rastladım. Birincisi parkta bir salıncakta, bir kaydrakta oradan oraya keyiflice koşarken gördüğü yeni yüzlerle konuşan kaynaşmaya çalışan dünya tatlısı varlıkken. Bir diğeri ise annesinin elini bırakamayarak etrafına korku ve endişeyle bakıyordu. Onda gördüklerim, şimdi bunlar ne ki, baksana şu diğerlerine anneleri yanında değil sadece uzaktan izliyorlar, salıncağa mı binsen? Kaydırağa mı binsem Annemde yanımda olur dimi? derken annesinin kendi tercihiyle herhangi bir oyun alanına götürmesi kadar bir çocuk için çirkin durum olabilir mi? Bana göre bir çocuğun düşünce özgürlük alanın yaratılması gerekir belki bu tarz bir örnekle bunu bağdaştırmam sizlere basit görünsede bana göre mühimdir. Kendi kararlarını doğru almayı düşe kalka öğretmeliyiz,ama herzaman gözü üstünde uzaktan uzağa koruyup kollayan aileler olmalıyız. Artmut piş ağzıma düş tarzı bir durumda yetiştirilen çocukların özgüvenden eksin yoksun yaşadıklarını unutmayalım.
Demem o ki biz sokakta büyüyen çocuklarla, şimdiki internnette, kreşlerde büyüyen kapana kısılmış alanlarda oyun oynatılmaya zorlanılan çocukların arasındaki en büyük fark Özgüvendir. Çünkü bizler elimize tutuşturulan 1-2 lirayla ekmek almaya gidip para üstümüzü alırken matematiği çözen, eve gidene kadar o ekmek kenarlarını kemirip parayı eksiksiz aldım bak doğru ben bunu yaptım Anne diyebiliyorken. Şimdileri "Anne su, anne cola, anne hamburger" herşey ayaklarına geliyor, önünde dehşete mailli itiici oyunlarlar vakit geçiren çocuklarımız var. Artık bu iki ayrışım arasındaki farkındalığı sizler umarım doğru bir şekilde yorumlarsınız.
Hepimiz sağlıcakla kalalım.

21 Mart 2014 Cuma

Merhaba

Merhaba Kendime Hediyem,
Hayatta herşey bir "Merhaba" ile başlarken geriye kalan bütün başlangıç konuşmalarının spontane gelişiminde, 7 harfli bu kelimenin nice anlam ifadeleri varken "Merhaba" aslında farsça kökenli olup "benden size zarar gelmez" anlamına geliyormuş işte okurlarım benden size sıcacık tanışma "MERHABA" sı.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki ilk yazımı ve yazdığım yazının tamamiyle tasarlanmadan sunuma geçme cesaretime hayretle bakarken bu yazımı kendime armağan ediyorum.
Biranda kelimeler zihnimden dökülüveriyor, şuanda kendimi Matrix filminde kayan yeşil yazılar gibi hissediyorum. Klavye'ye her bastığımda  yazılar hızla hareket edip parmak uçlarımdan ekrana dökülüyor gibi. Bunun zihinimde ve bedenimde yarattığı etkinin tarifi varmıdır? bilinmez ama tek gerçek şu ki yazdıkça mutlu oluyorum, yazdıkça yazasım geliyor. Evet yazmayı çok seviyorum. Kuralsızca ama biliyorum ki dilbigisi kurallarına uymamız şart. Hani edebi akımlarda bir grup topluluk vardı ya Garipçiler (Birinci Yeniciler) hiçbir kurala bağımlı kalmadan içinden geldikleri gibi yazan, basmakalıp kurallarına uymadan yazılarını dilden dile aktaran topluluk düşüncesini benimseyenlerdenim. Aslında bunun en büyük ana etmeni İlkokul öğretmenimden kaynaklanır, fakat bilmelisiniz ki benim için kötü bir örnektir ve ilerleyen yazılarımda bu konuya detaylı değineceğim. İşte ozaman bana hak vereceksiniz.
 Şimdi gel-gelelim blog sayfamın içeriği hakkında bilgi vermeye bilmenizi isterim ki tamamiyle kişisel bir blog sayfası olmakla birlikte kesinlikle kar amacı gütmeden yazılarımı yayımlayacağım. İster buna aptallık diyin, isterseniz hadi be oradan yalan yalan diyin....Hiçbirisi umrumda değil desem çok mu sert tepki vermiş olurum bilinmez fakat, günlüğüm olarak görebileceğim bir sayfa oluşumunda bulunurken, hayatta karşılaştığım garip durumları yada çok sevdiğim bir yeri veyahut yemeği, yeni keşiflerde bulunduğum bulunmak istediğim yerleride sizinle paylaşacağım. Asıl bilmeniz gereken en önemli durum bazen karşılaştığım durumlardan,sizlerden etkilenip biranda siz olup sizmişsiniz gibi bir dünya kurup olmayan şeylerle ilgili yazı yazabilirim, burada bilmeniz gereken tek şey tamamiyle "Hayal ürünü olduğudur"
Bir dip not'ta eklemeliyim ki "Hakkımda" içeriği olan bir yazı yazmayı şuanda  düşünmüyorum. Zaten yazdığım yazıların birçoğunda beni bulacağınız için zamanla tanımış olmanız daha mantıklı geliyor. Hem kim kendini doğru bir şekilde ifade edebilme yeteneğine sahip olmuş ki ben olayım. Ben yazayım paylaşayım. Sizler okuyun ve beni tanıyın :)
Hepiniz, hepimiz sağlıcakla kalalım.....